Ben yapmam gerekeni yaptım!
20 Aralık 2020İçinde barış olmayan dışında savaşıyor!
6 Aralık 2022#KaranlığıArala
Çocuklarla ilişkilerimiz söz konusu olduğunda her şeyden önce çocukları kız ya da erkek çocuğu olarak görmek yerine önce ‘‘İnsan’’ olarak görmemiz gerekir. Çocukları toplumsal cinsiyet rollerine sıkıştırarak büyüten aileler, toplumlar ve kültürler gelişemez, çünkü bunu yaparak insan doğallığını ve yaratıcılığını sınırlandırırlar.
Türkiye’nin çocuklara yönelik cinsel istismarını önleme konusunda ilk hareketi olan Birlikte Cinsel İstismarı Önleyebiliriz #karanlığıarala #birşeysöyleyin Hareketi (www.birliktecinselistismarionleyebiliriz.org) bana toplumun bu konuda nerde olduğunu görmem bakımında iyi bir değerlendirme fırsatı sundu. Farklı üç tarihte (9-12 Ocak 2020, 9-12 Nisan 2020 ve 18-21 kasım 2020) yürüttüğümüz #karanlığıarala #birşeysöyleyin Hareketine aslında toplumun profesyonel kesimi (doktorlar, avukatlar, psikologlar, üniversite öğrencileri ve sivil toplum örgütleri) katıldı. ‘‘Sessiz bir salgın’’ olarak tanımladığım cinsel istismar dünyanın bir ucunda da olsa hepimize dokunuyor. Uzun süren çocuk istismarı öyküsüne sahip olmak, özellikle erkeklerde istismarcı olmak için bir risk faktörü gibi görünmektedir. Bir yıldan uzun süre bir seks girdabında sömürülen çocuklar, failin inanç sistemini benimseyerek başkalarına karşı istismar edici davranışlarda bulunabilirler. Kadınlarda ise, çocukluk çağında aile içi şiddet veya cinsel şiddete maruz kalmak istismarcı bir eşle evlenme riskini artırmaktadır. “Kuşaklararası istismar döngüsünü” destekleyen bir yığın araştırma mevcuttur.
Maalesef kuşaktan kuşağa aktarılıyor yaralar. İyileşmeyen yaralar başkaları üzerine kanıyor. Şiddet babadan oğula, mağduriyet anneden kıza geçiyor. Bu bakımdan çocukların travmalarını iyileştirmek onların çocuklarının hatta torunlarının travmalarını da iyileştirmek demek. Çocuğa yönelik şiddet konusunda hiç kimsenin susma hakkı yoktur. Eğer çocuklar evlerde, okullarda, şiddete maruz kalıyorsa bu da bir savaştır ve önlemek hepimizin görevidir.
Yoksa gittikçe artan koyu bir karanlıkta, cehaletin, bayağılığın, sahtekarlığın, hoyratlığın, nefretin, hasedin, sapkınlığın toplumun bütün hücrelerine nüfus ettiği, sağır, kör, dilsiz, acımadan, merhametsiz, kayıtsız, gerçeklikten uzak, kurgu dolu, sadece kendinle meşgul, sürekli kendini pazarlayan, sürekli mutlu, iyi olmayı dayatan bir hayat içinde: daha çok “mutsuz” daha çok “boşanma” daha çok “hasta” daha çok “intihar” daha çok “kadın-dövücü”, “kadın katilleri”, daha çok “çocuk tacizcileri”, ” daha çok “ırkçı” üretmeye devam ederiz.’’
Ayten Zara